Yazarlar: Roald Dahl, Margaret Atwood, Flannery O'Connor, Judith Hermann, Jean Ryhs, Katherine Mansfield, Dorothy Parker, Tama Janowitz, Doris Dorrie, Hanif Kureishi, Charles Bukowski, I. Bachmann, İtalo Calvino, V. S. Pritchett, Marta Lynch, Vasco Pratolini, G. G. Marquez, D. Lessing, Alice Walker, Jhumpa Lahiri, Elsa Morante.
Seçki - Derleme: Murathan Mungan
Yayınevi: Metis Edebiyat
(Kitap tavsiyesindeki metin ve alıntılar, hikâyelerin gizemine zarar vermeyecek şekilde düzenlenmiştir.)
Kadınlığın 21 Hikayesi'ne birkaç ay önce Taksim sahaflarında rastladım. Kitabın kapağıyla göz göze geldim ve kendimi hemen ele geçirilmiş hissettim. Puantiyeli, çizgili, renkli elbiseleri; güneş gözlükleri ve dalgalı saçları ile başı dik duran iki kadın. Üstünde de "Murathan Mungan'ın seçtikleriyle" yazıyor. Kim kadınları Murathan Mungan'dan daha iyi tanıyabilir ki? (Yüksek Topuklar'ı okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır) Daha kapağı görür görmez beni nasıl zengin hikayelerin beklediğini anlayıp hemen kitabı okumaya koyuldum.
Kitabın Konusu
Kitapta hikayesi bulunan yazarların çoğu kadın olmakla birlikte Gabriel Garcia Marquez, Charles Bukowski, Roald Dahl gibi önemli erkek yazarların da kadınlara ilişkin hikâyeleri bulunuyor. Hikâyelerin konusunu ve kitabın söylemini Murathan Mungan'ın önsözünden bir alıntıyla belirtelim:
"Bir ömre denk düşen zamandizisel bir sıralama olmamakla birlikte, kadınların çocukluklarından yaşlılıklarına ömürleri boyunca içinde yer aldıkları çeşitli durumları gösteren öyküler bunlar; yaşam boyu verdikleri var olma savaşı; anne, eş, kız, çocuğu, sevgili, metres olarak sürekli kendilerini bir erkek üzerinden tarif etmenin ağır, uzun yolu; bu uğurda onları çoğu kez karşı karşıya getiren ilişkilerin eşitsiz aritmetiği... Hepimizin bildiği hikâyeler işte!"
Kadınlığın 21 Hikayesi tam da kitapla göz göze geldiğim o ilk an anladığım gibi, şimdiye kadar okuduğum hikâye kitapları arasında en sevdiğim oldu. Ana kahramanı kadınlar olan hikâyeleri çok sevdiğimden mi, Murathan Mungan ne yazsa ya da ne seçse güle oynaya okuyacağımdan mı bilemiyorum. Seçkinin her hikayesinden apayrı zevkler aldım ve hikayesine şahit olduğum her kadında kendime dair yeni bir şey keşfettim.
Kadınları anlamak isteyen erkeklere ve kendini daha iyi tanımak isteyen kadınlara Kadınlığın 21 Hikayesi'ni okumasını şiddetle tavsiye ederim.
Altını Kırmızı Kalemle Çizmek İstediğim Yerler (Kadınlığın 21 Hikayesi- Alıntılar)
* Fötr şapkalı adam dışarıda beni bekliyordu. İçki içmek için ona katılmamı istedi. Otelde kalıyor olmalıydı. "Hayır teşekkürler," dedim, "başka biriyleyim," diye ekleyerek. Bunu onu yumuşatmak (kadınlar her zaman kendilerini tavlamak isteyen erkekleri reddettiklerinde onları yumuşatmak zorunda olduklarını hissederler) söylemiştim.
(Margaret Atwood'un Tokalar öyküsünden)
* "Almanya'daki kadınlar hakkındaki yazıyı okudun mu? Diyor ki, orada koku, kolonya, tırnak cilası gibi şeyler bulamıyorlarmış.
"Ne diyorsun? Vah, zavallılar!"
"Ne yazıyor, biliyor musun? Hitler'in ilk yasakladığı şey tırnak cilasıymış. Öyle başlamış. Herhalde bir nedeni, yani bir bildiği vardı değil mi?"
"Niye bir bildiği olsun?" diye sordu Audrey.
"Çünkü," dedi Monica, "eğer bir kadında güzel olmadığı duygusunu uyandırırsan, döküntü ve kılıksız olduğu kanısını yerleştirirsen, artık onu istediğin köşeye sıkıştırırsın... genellikle. İşe tırnak cilasıyla başlanabilir, tamam mı? Bak ne diyor: 'Tüm yaşlı ve orta yaşlı kadınlar son derece mutsuz görünüyorlar. Utanç içinde, kaçarcasına dolaşıyorlar ortalıkta.' Aynen böyle diyor."
(Jean Rhys'in Böceklerin Dünyası öyküsünden)
* "Güzelliğinle neden uğraşıyorsun? Kabullensene!"
"Başka bir şey gördükleri yok da ondan. Bir bok değil güzellik. Uçar gider. Çirkin olduğun için talihlisin. Biri seninle ilgilendiğinde başka bir şey için olmadığını biliyorsun."
(Charles Bukowski'nin Kasabanın En Güzel Kızı öyküsünden)
* "Bir arkadaş istedi. Şu anda konuşacak birine fena halde ihtiyaç duyuyordu. Gidecek bir ev, şöyle içinde aile olan bir ev, karı koca, çocuklar, oyuncak dolu odalar istiyordu; karı kocanın ön kapıda kollarını boynuna dolayıp "Anna! Seni görmek ne güzel! Ne kadar kalabileceksin? Bir hafta mı, bir ay mı, bir yıl mı?" diye bağıracakları bir ev istiyordu."
(Roald Dahl'ın Son Perde öyküsünden)
GÜZEL BİR YAZI
YanıtlaSil